Filistin Direniş Efsanesi ZARÎF ET-TÛL

Filistin Direniş Efsanesi

ZARÎF ET-TÛL

Meryem Sacide

Sözlü halk edebiyatı milletlerin tarihî ve kültürel geçmişinden haber veren önemli kaynaklardır. Dolayısıyla, bir millet hakkında derin bilgi sahibi olmak isteyenlerin o milletin sözlü edebiyatını mutlaka mercek altına almaları gerekir. Anadolu topraklarında her karışın bir hikâyesi olduğu gibi, tarih boyunca nice mücadelenin yurdu olan bereketli Filistin toprakları da halk edebiyatı bakımından oldukça zengindir. Bu yazıda; Filistinli bir yiğit olan Zarîf et-Tûl’un (Selvi Boylu) dillere dolanan destansı hikâyesini kısaca anlatmaya çalışacağız.

Tarih: 9 Aralık 1917 Birinci Dünya Savaşı’na Almanlar ile beraber giren Osmanlı Devleti; 400 yıl hüküm sürmüş olduğu Filistin topraklarından çekilmek zorunda kalmış, Mescid-i Aksa’yı bağrında saklayan Kudüs’ü Allah’a emanet ederek yaşlı gözlerle veda etmişti. Zira Peygamber yurdunu gâvurun eline bırakmak tahammül edilemez bir acıydı. Müslüman’ıyla, Hrıstiyan’ıyla, Arap’ıyla, Çerkez’iyle, Türkmen ve Kürt’üyle yüzyıllardır huzur içinde yaşayan Filistinlilerin başına kim bilir neler gelecekti?

Galip kuvvet olarak Filistin topraklarını ele geçiren İngilizler, Avrupa’dan gelen Siyonist Yahudilerin gasp yoluyla köy ve kasabalara yerleşmelerine yardımcı olmuş, birçok kasabada katliamlar yapılmasına göz yummuş, böylece nice ocaklar sönmüştür. Rivayetlere göre, hikâyemiz bu köylerden birinde geçiyor.

Yirmili yaşlarda, servi boylu, yağız bir delikanlı elmalarıyla meşhur olan bir köye gelir. Garip bir halde, bu köyde geçimini sağlamak için “Neccar Ebu Hasen” olarak bilinen marangozun yanında haftalık ücret karşılığı işe başlar. Yiğidimiz; ince ruhlu, saygılı ve çok edeplidir. Genelde sessizliği tercih eder. Konuşunca da dinleyenlere “Maşaallah! Bu yaşta bu akıl” dedirtecek kadar hikmetli konuşur fakat insanlar tarafından övüldüğü zaman böbürlenmez. Erkeklerin genelde yaptığı gibi, köy kahvehanesine gitmez; iktisatlıdır, işinden evine, evden işine gider. Ustası, “Ailesi olmadığına göre parayı ne yapıyor acaba?” diye düşünüp durmasına rağmen, zihnini kurcalayan bu meseleyi sormaya bir türlü cesaret edemez.

Yiğidimizin malda, kadın ve kızda gözü yoktur. Yürürken başını yerden kaldırdığı asla görülmemiştir. İşte bu güzel vasıflar, onu şanlı kılar. İnsanlar onu öylesine methederler ki, zamanla gerçek ismi unutularak “Servi boylu” anlamında olan “Zarîf et-Tûl” ismiyle anılmaya başlanır. Köyün kızları, yiğidimizin kadın ve kızlara asla bakmadığını bildikleri halde, “Belki bana bakar.” umuduyla bir yolunu bulup dükkânının önünden geçmeye çalışır, gözlerinin ucuyla yağız delikanlıyı süzerler. Defalarca yapılan bu çabalar fayda vermeyince, “Acaba içimizden kime sevdalanacak?” diye meraklanırlar. Evlenecek yaşta kızı olan aileler de “Ne yapsak da kızımızı Zarîf et-Tul’a versek! diye düşünürler.

Muhtarın hanımı, dolap yaptırma bahanesiyle epey bir zaman Zarîf et-Tûl’un yanına gidip gelir. Her gelişte bir yolunu bularak lafı kızına getirir. Kızını över de över… Ama nafile!

Köyün imamı, onu damat olarak gözüne kestirmiştir. Öyle ki, hutbede üstü örtülü olarak konuya işaret etmiştir. Genç yaşta evlenmenin faydasını anlattıktan sonra eş olarak seçilecek olan kadında aranılacak vasıfları saymıştır. Köylü ahmak değil ya, durumu anlamışlardır ama mesele hakkında konuşmamışlardır. İmam bir gün hanımına; Marangoza git bir sandık siparişi ver. Bu arada, çaktırmadan bizim kızdan da bahset. Belki dikkatini çeker.” diye tembihler. İmamın hanımının canına minnet! Kocasından çekindiği için bir girişimde bulunmamıştı. Artık izin çıktı ya, o da tıpkı muhtarın hanımı gibi davranır. Sandık yaptırma bahanesiyle dükkâna uğrar. Bu arada kızından bahseder “Kızım şöyledir böyledir.” diye ballandıra ballandıra anlatır. Ama nafile! Zarîf et-Tûl, her zamanki gibi kadınlara ve söylediklerine değil, önündeki işine bakar.

Günler böyle geçip giderken, bir gece yarısı Siyonist çeteler köyü basıp, üç genci şehit ederler. Zarîf et-Tul o gece ortadan kaybolur. Herkes merak içindedir. Dört gün sonra köye geldiğinde, kimse “Neredeydin?” diye sormaya cesaret edemez. Bir ay sonra köy tekrar basılınca, Zarîf et- Tul tam beş adet tüfek çıkarıp kendi gibi korkusuz yiğitlere verir. Böylece, haftalık olarak aldığı maaşını neden harcamadığı ve dört gün ortadan kaybolmasının sırrı çözülmüş olur. O gece, şiddetli bir çatışma yaşanır. Köylü saflarında şehitler olsa da, baskın püskürtülmüştür.

Sabah olunca köyün tüm kadınları silah almaları için altınlarını kocalarına verirler. Kadın-erkek köy halkı bu şekilde silahlanarak teyakkuzda beklerler. Aradan fazla geçmez, Siyonistler daha kalabalık bir gurupla köyle yine baskın yaparlar. Bu sefer gerek köy içinde gerekse elma bahçelerinde şiddetli çatışmalar yaşanır. Siyonistler ağır darbe alırken, köy halkından da yirmi kişi şehit olmuştur. Cesetleri toplayan köylüler, çatışma esnasında kahramanca savaştığını gördükleri Zarîf et-Tul’u ne yaralılar ne de şehitler arasında bulamamışlardır. Gözü pek yağız delikanlıyı köşe bucak her tarafta aramışlar ama izine rastlamamışlardır. Sanki kuş olup uçmuştur Zarîf- et-Tûl!

Rivayetlere göre, derin bir hüzne düşen köy kadınları, bu ayrılığa ağıt yakmışlardır.

Ey Servi boylu, dur! Sana diyeceğim var.

Memleketin senin için daha iyi, gurbette ne var?

Ey servi boylu! Korkarım gider de gelmezsin

Ağyara bağlanıp beni unutursun

Ey servi boylu, ey gül yüzlü!

Anasının babasının nazlı gülü

Ey servi boylu, seni gurbete attıkları gün

Saçıma ak düştü belim büküldü

Ey servi boylu nereye hicret ettin?

Allah’tan niyaz ederiz hemen bize dönesin

Tâ ki, gözüm gözüne değsin

Bu hikâye dilden dile dolaşarak bütün Filistin’e yayılmış, hatta daha da öteye gitmiştir. Zarîf et-Tul efsane olmuştur. O, yaşayan bir halk kahramanıdır artık. Kimileri “Biz onu Yafa Mücahitleri arasında gördük.” demişler; kimileri daha da ileriye giderek “Cemal Abdunnasır ile birlikteydi.” demişler; kimileri de “Amerikan güdümlüİsrail 1982’de Beyrut’u işgal ettiğinde, Filistinli mücahitlerin safında görülmüştür.” demişlerdir.

Not: Köylü kadınların yaktığı bu ağıt, “Zarîf et-Tûl” ismiyle Filistin halk türküleri içinde çok meşhurdur. İlk dörtlüğü değişmeden, farklı sözlerle mâni olarak da söylenmeye devam etmektedir.


Anasayfa

Giriş/Üye

Hesap No

Bağış Yap

Sepetim