BİR UTANÇ VESİKASI 6 GÜN SAVAŞLARI

BİR UTANÇ VESİKASI 6 GÜN SAVAŞLARI

Mustafa ÖZCAN

5 Haziran 1967 Savaşı diğer bir ifadeyle 6 Gün Savaşı olarak da anılan savaşın neden kaybedildiğine dair sebepleri anlayabilmek için 23 Temmuz 1952 Darbesini ve bu darbeye kalkışan kadroyu iyi tanımak lazımdır. Aslında 23 Temmuz kalkışması bir devrim iken Nasır bu devrimi çalarak, devrimcileri dışlayarak darbe haline getirmiştir. Bu devrimi darbeye dönüştüren kadro Hür Subaylar olarak bilinmekte ve anılmaktadır. Muhammed Hasaneyn Heykel’in doğru tespitiyle bu kadro Arap İttihatçılarını temsil etmektedir. Onların akıl hocaları da bir Osmanlı zabiti ve bilahare kaçkını olan Aziz Ali el Mısri Paşa’dan başkası değildir. Aziz Ali el Mısri Paşa karmaşık kimlikli bir kişiliktir. Aslı faslı karmaşıktır. Enver Sedat, ‘ El Bahsu Ani’z Zat/Kendinden Bahis’ adlı eserinde kendilerini ideolojik anlamda bu adamın yetiştirdiğini beyan etmektedir.

Aziz Ali el Mısri, Kafkas kökenli olmasına rağmen Arap milliyetçiliğine taraftardır. Aziz Ali el Mısri İttihat Terakki ile Hür Subaylar arasında köprü vazifesi görmüştür. İki İttihatçı zümre arasında kayıp halkadır. İstanbul’da Sultan Abdülhamid’e karşı kalkışmaya iştirak eden Arap İttihatçıları ülkelerine döndüklerinde her biri kendi bölgesinde ayrılıkçı bir akıma lider olmuş ve başa geçmiştir. Aziz Ali el Mısri Hür Subayları eğitmiş, yetiştirmiş, Nuri Said Paşa ise Irak Başbakanı olmuştur; elhasıl, Osmanlı’yı bölenler bölünen kısımlarda ulus devletlerinin başına geçerek ikinci kuşak İttihatçıları temsil etmişlerdir. Bu nedenle de Muhammed Hasaneyn Heykel ‘Öfkenin Sonbaharı’ adlı eserinde Hür Subayların İttihatçıların Arap dünyasındaki iz düşümleri, uzantıları olduğunu söylemiştir. Sözgelimi Cemal Abdünnasır Cemal Paşa’nın isminden mülhem olarak babası tarafından cemal olarak adlandırılmıştır. Enver Sedat’ın babası da oğluna Enver ismini Enver Paşa’dan mülhem olarak vermiştir. Detaya indikçe benzerlikler daha da muhkem ve şaşırtıcı hale gelmektedir. Türk İttihatçılarıyla Arap İttihatçıların meslekleri de tıpatıp birbirlerine uymaktadır. Misal vermek gerekirse postacılıktan sadrazamlığa yükselen Talat Paşa’nın (1) izdüşümü olan Cemal Abdünnasır’ın babası da postacıdır (2). Kaderleri sanki birlikte karılmıştır. İttihatçılar koskoca imparatorluğu paramparça ettikleri gibi onların Arap uzantıları veya kalıntıları olan Hür Subaylar da koskoca Mısır’ı paramparça etmişler ve enerjilerini yenilgilerde ve macera savaşlarında tüketmişlerdir.

Batılıların hainlerini koruma gibi bir itiyatları ve alışkanlıkları vardır. İstanbul’da iken karıştığı karışıklıklar nedeniyle Aziz Ali el Mısri’ye idam cezası verilmiş lâkin İngiliz Yüksek Temsilcisi devreye girerek Aziz Ali el Mısri’yi darağacından çekip almıştır. Ardından da Sati Husri gibi Arap dünyasının ileri gelen idarecilerinden birisi olmuş ve 1936 sonrasında İngilizlerle anlaşmalı olarak Mısır ordusunun genelkurmay başkanı yapılmıştır.

Aziz Ali el Mısri Paşa sadece mason veya ayrılıkçı değil aynı zamanda İngilizlerin hadimi ve yıkım araçlarından birisidir. Birinci Dünya Savaşı akabinde İngilizlerle birlikte Osmanlı sonrası Irak’ı şekillendirmiştir. Eşi Amerikalıdır. 2003 Irak işgalinden sonra Neoconların atadığı Bağdat Valisi Zalmay Halilzad gibi. Afgan asıllı Zalmay Halilzad, Cheryl Benard isimli CIA’nın yan kuruluşlarından RAND çalışanı, Yahudi asıllı Amerikalı bayanın eşidir. Mısır’ı art arda yöneten Nasır, Sedat ve Mübarek’in eşleri halis Mısırlı olmayıp bazısında Acem bazısında Kıpti bazılarında ise İngiliz kanı bulunmaktadır. Aziz Ali el Mısri İngilizlerin has adamı olmasına rağmen mahfillerde İngilizlerin düşmanı olarak tanıtılmaktadır. Aziz Ali el Mısri’nin Amerikalı eşinden bir çocuğu olmuş Ömer adlı bu çocuk daha sonra Amerikan ordusunda albay rütbesinde hizmette bulunmuştur. Mahmut Çetin’in ifadesiyle bunlar küresel aşiretin parçalarıdır.

Afgan devşirmesi Zalmay Halilzad’ın Cheryl Benard’dan olma çocuklarının adları da sıfatları da gayrimüslimdir ve babalarının hizmet ettiği yere hizmet etmektedirler. İsimleri de şunlar: Alexander Benard, Maximilian Benard. Demek ki devşirme Zalmay Halilzad’in pozisyonu, iç güveysinden pek farklı değildir.

Aziz Ali el Mısri gibi, siyasi ve askeri şakirtleri de masonluğa intisap etmiştir. Abdünnasır Mısır Büyük Şark Locasının fahri üstadı a’zamıdır. Keza Enver Sedat ve diğer Hür Subaylar üyelerinin büyük kısmı da masonluğa girmiştir. Ayat Oraby, Mason locasında Aziz Ali el Mısri’nin Hür Subaylar üyeleriyle birlikte çekilmiş olan fotoğrafında iki Ezher hocasının da varlığına işaret ediyor. Bunlardan birisi İslam’ın hilafet dışında her türlü rejime ön ve yol verdiğini söyleyen, savunan Ali Abdurrazık’ın bizzat kendisidir (3).

Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı toprakları ve terekesi yağmalanmıştır. Keza siyasi erk de nesepsiz adamların yağmasına maruz kalmıştır. Sömürgeci Yağmacılar Osmanlı sonrası idareyi nesepsizlere ve soysuzlara bırakmışlardır. Bu açıdan sonradan yalanlasa da Enver Sedat’ın eşi Cihan Sedat eşi Enver Sedat ile Abdünnasır’ın Mısır asıllı yöneticiler anlamında son iki Firavun olduklarına parmak basmış, temas etmiştir. Talat Paşa da Arap İttihatçılar gibi Kıpti asıllıdır. Nitekim Neyzen Tevfik Arap ittihatçılarının rol modellerinden Talat Paşa hakkında şöyle söylemektedir:

Olmuş idi on yıldır milletin mengenesi

kazdığı cah-ı belaya yine kendi düştü

Örsünü kıskacını ……. çingenesi!

Hezimet kuşağının kadrosuna baktığımızda karşımızda böyle bir kadro görüyoruz. Toparlayıcı değil dağıtıcı bir zümre. Zaferler burcunun kadroları olduğu gibi hezimetler burcunun da kadrosu vardır. Biri diğerinin yerine kaim olamaz. Osmanlı sonrası yıkım ve fodullar kadrosu işbaşındadır. Nitekim, Nasır girdiği bütün savaşları kaybetmiştir. Sadece 1956 yılında şansı yaver gitmiş ve yeni patronları SSCB ile ABD kendisini İngiliz-Fransız-İsrail üçlü saldırısına karşı korumuş ve kollamışlardır.

Cemal Abdunnasır

Nasır ve yıkım ekibi İmparatorluk çapındaki Mısır’ı tamamen dağıtmıştır. Mısır-Sudan birliği zail olmuş ve Sudan’ı kaybetmiştir. Böylece Nil boyundaki birlik tarihe karışmıştır. Ardından Amerikalılar Adnan Menderes yerine 1958 yılında Suriye’nin nüfuzunu Nasır’a bıraksalar da; 1962 yılında bu birlik de dağılmış; Nasır şapa oturmuştur. Birliği muhafaza edememiştir. Keza 1967 yılı 6 Gün Savaşında birçok bölgeyi kaybetmiştir. Bunlar arasında Sina Yarımadası, Gazze Şeridi de bulunmaktadır. ‘Güçle kaybedilen yerler ancak güçle geri alınır’ diyen Nasır bunun gereğini er meydanında ve savaşlarda gösterememiş; cephelerde nal toplamıştır. Aksine, bugün Muhammed Bin Selman’ın bir benzerini yaparak tehevvürle cumhuriyetçileri destekleyerek Yemen bataklığına saplanmıştır. Yanı başındaki tehlike İsrail ile uğraşacağı yerde Yemen’de yıpranma savaşlarına girerek; zayiat vermiştir. Ülkesinin enerjisini Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri karşısında ideolojik savaşlar vererek harcamıştır. Kraliyet rejimlerini yıkarak yerine cumhuriyet rejimlerini getirmek istemiş ve sonuçta kurmuş olduğu cumhuriyet rejimi de Mübarek döneminde yeniden kraliyet rejimine dönmeye başlamıştır. Onun cumhuriyet anlayışı, içeriği boş bir cumhuriyet algısıdır. Kaldı ki kurduğu cumhuriyet, cumhurun cumhuriyeti değil totaliter tarz bir cumhuriyettir. Bu anlamda, mutlakiyeti temsil etmektedir ve meşruti monarşilerin de gerisine düşmüştür. Bu cumhuriyet idaresini ancak Haccac-ı Zalim otoritesi ile karşılaştırmak mümkündür. Cumhur adını taşımasına rağmen cumhura uzak ve yabancıdır.

Nitekim, Hür Subaylar üyesi Kemaleddin Hüseyin istifa mektubuyla Nasır’ın rejiminin karakterini ortaya koymuştur. Bu karakterin yakından uzaktan cumhurla veya cumhuriyetle alakası yoktur. Tamamen diktatörlük ve mutlakiyettir. Aldatma mahiyetinde adı cumhuriyet konulmuştur.

Nekse değil İkinci Nekbe

Nasır İsrail karşısında tutunamayınca; önce mizansen gereği çekildiğini duyurmuş ardından da askeri cenahtaki ikizi Abdülhakim Amir’i feda ederek, kurban ederek hezimetin faturasını ona kesmiştir. Hezimetin günah keçisi Abdulhakim Amir olmuştur. İsrail’i kuruluşundan 20 yıl sonra, günümüzden de 50 yıl önce Mısır ve Arap âlemi bu anılan savaşta en büyük yenilgisini tatmıştır. Arap dünyasının lideri Mısır ile birlikte, Ürdün, Suriye gibi ülkeler de girdikleri bu savaşta büyük topraklar kaybetmişlerdir. Ürdün, Batı Şeria ile birlikte Doğu Kudüs’ü kaybettiği gibi Nasır Gazze ve Sina Yarımadasını kaybetmiştir. Suriye rejimi ise o dönemde Kunaytira bölgesinin karşı tarafında kalan stratejik değeri ve su kaynaklarıyla ünlü Golan Tepelerini İsrail’e kaptırmıştır.

O dönemde Savunma Bakanı olan ve Baas içinde kilit mevkileri ihraz eden Hafız Esat’ın Golan Tepelerini ve cepheyi kardeşi Rıfat Esat aracılığıyla İsrail’e yarım milyar dolar karşılığında sattığı rivayeti çok yaygındır.

Konu etrafında kitaplar yazılmıştır. Gaflet ve ihanet şebekesi savaşı satmıştır. Nasır bu kaybı küçük göstermek için hezimeti Nekse/Talihsizlik adıyla pazarlamıştır. Halbuki, 1967 Savaşı en temel savaşlardan birisidir ve ikinci felaket yani Nekbe’ye eşdeğerdir. Bu savaşta 400 kadar uçak daha yerde, pistte iken İsrail tarafından imha edilmesiyle Nasır’ın imajı yerle bir olmuştur.

Hezimetin, yenilginin nedenleri

Yenilginin nedenleri arasında başta kötü yönetimi saymak mümkündür. Ordu içindeki disiplinsizlik nedeniyle Mısır İsrail karşısında acze düşmüştür. Bu bizdeki Balkan Savaşlarını hatırlatmaktadır. Küçük devletçikler karşısında iç düzeni bozulan ve politize olan ordu; ideolojik kamplara bölünmenin de etkisiyle birkaç Balkan devletçiğine yenilmiştir. Bu nedenle gerekli şekilde mukabele edememiştir. Siyasi erk ile ordu arasında iletişim kanalları, köprüleri iyi çalışmamaktadır. Daha doğrusu nizami ordu siyasi ve ideolojik disiplinsizlikle başıbozuk ordu haline gelmiştir.

1967 Savaşı öncesinde Mısır’da da benzeri bir durum vardır. Ordu laçka olmuştur. Savunma Bakanı Abdulhakim Amr ordu ile ilgilenmekten ziyade gecelerde boy göstermekte ve eğlence sofralarında gününü gün etmektedir. Ordunun komutası dağınık vaziyettedir. Nasır hitabetle uğraşmakta ve hançeresiyle zaferler kazanmaktadır. Ordusunu Yemen’e gönderip boş savaşlarla zayi eden Nasır, İsrail karşısında varlık gösterememektedir. Kötü yönetim ve kötü planlama, 5 Haziran tarihinde neredeyse Arap dünyasını toptan bozgununa uğratmıştır. Nasır demagog bir mugalatacıdır. Hezimeti zafer diye sunabilmekte, yutturabilmekte ve kitleleri kandırabilmektedir. Bütün mahareti budur. Halkına karşı aslan düşmanlarına karşı devekuşudur. Bu nedenle de kendisine Abdunnasır yerine ‘Abdulhasır’ yani ‘Kaybeden-kul’ lakabı takılmıştır.

Elbette zaferin kaybedilişinin manevi nedenleri de bulunmaktadır. Sözgelimi Seyyid Kutub’un idamından bir yıl sonra bu benzersiz asimetrik yenilgi yaşanmıştır. Buna temas eden isimlerden birisi de Faslı allâme Abdusselam Yasin’dir. ‘El İslam evi’t Tufan’ adlı eserinde alimlerin kanlarının zehirli olduğunu söyledikten sonra 67 hezimetinin hikmetlerinden birinin Seyyid Kutub gibi mazlumların idamı olduğunu ifade etmiştir. Abdüsselam Yasin ‘İslam ya da Tufan’ adlı eserinde alimlere gadreden sultanların çok geçmeden müstehaklarını bulduklarına değinmektedir. Hasan el Benna’nın 12 Şubat 1949 tarihinde Faruk’un gizli polisi tarafından şehit edilmesinin ardından 3 yıl geçmeden Kral Faruk Mısır’ın yeni Firavunu Nasır tarafından devrilmiştir. Nasır da şehit Seyyid Kutup’u idam ettikten bir yıl sonra İsrail karşısında bozguna uğradığı gibi boş lakin insanları teshir eden hitabetiyle ördüğü imajı da yerle bir olmuştur (4). Elbette 67 yenilgisinin manevi nedenleri olduğu kadar siyasi ve askeri nedenleri de vardır.

Kral Faruk döneminde Mısır ordusu Filiskin cephesinde bir varlık gösterememiş ve İsrail’in kurulmasında önemli bir yapı taşı olmuştur. Ardından demagog (laf ebesi) Nasır zuhur etmiş o da bağırıp çağırmış lakin neticede Mısır’ı yenilgiden yenilgiye sürüklemiştir. Ali Özek Hoca hatıratında İstiklal harbi kahramanlarından Ali Fuat Cebesoy’un Kahire değerlendirmelerine yer verir. Ona göre, Faruk döneminde Türkiye’den daha ileri ve kalkınmış, müreffeh olan Mısır, Nasır’ın başa geçmesiyle tepetaklak olmuştur. O dönemden beri baş aşağıya yuvarlanmaktadır. 1952 yılından sonra roller değişmiştir. Türkiye, nispi özgürlük ortamında hamle üzerine hamle gerçekleştirirken Mısır baş aşağıya yuvarlanmaktadır. 1952 sonrasında Mısır bu makûs talihinden bir türlü kurtulamadığı gibi Türkiye ise dikine bir biçimde kanat açarak palazlanmıştır.

1952 Mısır Devrimi Nasır ve arkadaşları tarafından çalınan bir devrimdir. Abdulhamid İbrahimi’nin dediği gibi 1962 Cezayir Devrimi de keza çalınan başka bir devrimdir. 1956 Tunus Devrimi de çalınan devrimler halkasından bir başkasıdır. Keza ikinci dalgasında Arap Baharından sonra halkın ihtilalini karşı darbelerle bir kez daha çalmaya kalkıştılar. 25 Ocak veya 11 Şubat 2011 devrimini çalan Abdülfettah Sisi ne tevafuk ki Nasır’ın Necip’in yerine geçtiği ve İhvan kadrolarının çil yavrusu gibi dağıtıldığı ve hapislere atıldığı 1954 yılında dünyaya gelmiştir. 1967 hezimeti, ideolojik bir hezimettir. Arap milliyetçiliğinin hezimetidir.

Kısaca, 1967 Savaşı ideolojik bir bozgundur. Kader aynasında, Arap ideolojisinin sanıldığı gibi Arapları kurtaramayacağını, sahil-i selamete çıkaramayacağını; deneme yanılma metoduyla veya bittecrübe ortaya koymuştur.

1-http://www.telekomculardernegi.org.tr/haber-7286-posta-memurlugundan-sadrazamliga.html

2-http://gate.ahram.org.eg/News/224239.aspx

3-http://www.watanserb.com/2016/12/02

4- لإسلام أو الطوفان: S: 54/55


Anasayfa

Giriş/Üye

Hesap No

Bağış Yap

Sepetim